Foto Galeri
EÅŸine KavuÅŸamayan Gelin
Düşman büyük bir kuvvetle İslam'ı ortadan kaldırmak için silahlanmış, Medine'ye doğru yürüyordu.
"Ey Müslümanlar! Ey Allah'ın askerleri cihada davet ediliyorsunuz, cennete çağrılıyorsunuz!" Sa'd adeta yıldırım çarpmış gibi oldu. Avuçlarındaki para ile düğün hazırlığı yapan Sa'd şimdi iki tercih arasında kaldı.
Ya taze gelinin yanına gidecek, hayalini gerçekleştirecek, evlenecekti. Ya da Allah yolunda cihada katılıp canını ortaya koyacaktı.
Sa'd'ın yüreğinde iman harekete geçerek tam bir sahabeye uygun karar verdi. Elindeki parayı bıraktı. Ben bu paralarla bir at, bir ok bir de kılıç alabilirim dedi.
Düğün işi artık ahirete kaldı dedi içinden. Mevla görelim neyler neylerse güzel eyler dedi.
Başına bir miğfer takmış, siyah kollarını sıvamıştı. Ve ordunun arkasından at koşturmuş ve yetişmişti orduya.
Uzaktan onun gelişini gören Rasulallah Aleyhisselam onu kollarından tanıdı. "Sa'd sen misin" dedi. "Evet Ya Rasulallah! Allah beni sana feda etsin."
Bir yiğide yakışır cesaretle memnun etmişti Nebiler nebisini.
Ve iki ordu karşı karşıya! Büyük savaş başladı. Sa'd ordunun en önünde kılıcıyla Allah Rasulü'nün düşmanlarını biçerek ilerliyor.
Savaş bitti, İslam bu tehlikeyi de bertaraf etti. Savaş sonrasında savaş alanında dolaşan Allah Rasulü, düşmana büyük darbeler vuran Sa'd'ı şehit olmak üzere buldu.
Son anlarını yaşıyordu Sa'd. Ve Peygamber Efendimiz onun başını kucağına aldı. Yüzündeki toprağı elleriyle sildi. Zenci gencin kıvrım kıvrım saçlarını okşadı.
Sa'd'ın dudakları son kez aralandı. Kelimelerin en güzeli olan Şehadet döküldü dudaklarından. "Eşhedü enla ilahe illallah ve eşhedü enne muhammeden rasulallah" Ve Süleym kabilesinden Sa'd şehit oldu. Peygamberler Serverinin nurdan gözlerine bakarak onun kucağında son nefesini verdi. Herkese nasip olmazdı bu şeref.
Yüzün karaydı ama bahtın kara değildi ey Sa'd! Demek vücudunun siyahlığı cennete girmene engel değildi.
Siz hele bir de kainatın efendisinin nurdan gözlerinden süzülen inci tanesi yaşlara bakın. Sa'd için ağlıyordu, ona acıyordu Nebiler nebisi. Fakir ve siyahi diye kimse kızını vermemişti.
Sonra bir kapı açıldı. Amr'ın kızının elini dahi tutmak nasip olmamıştı Sa'd'a. Bir an elini bile tutmak nasip olmamıştı.
Allah Rasulü bir anda gülümsemeye başladı. Sonra ani bir hareketle yüzünü çevirdi. Bunu gören sahabiler merak ettiler. Ebu Lübabe sordu "Ya Rasulallah! Şu genç için ağladınız, sonra güldünüz, sonra bakmamak için
yüzünüzü çevirdiniz. Neden böyle yaptınız?"
Efendimiz cevapladı "Sa'd'a olan merhametimden dolayı önce ağladım, kimse ona yüzünün siyahlığından ve fakirliğinden dolayı kızını vermemişti. Ve sonra tam evlenecekken cenke katılmasından dolayı ona acıdım.
Muradına kavuşamadan göçüp gitti. Onun o halini düşününce ağladım. Sonra onun şehit olduktan sonra kavuştuğu cennet nimetlerini görünce gülümsedim. Dünyada iken elde edemediğini cennette elde etti. Şimdi havzu kevser başıda oturuyor.
Hemen Amir bin Vehb'e haber gönderin yüce yaradan Sa'd'ı onun kızında daha hayırlısı ile evlendirdi. Cennet hurileri ile evlendirdi. Kılıcını, mızrağını ve atını alın. Kendisini gönüllü olarak isteyen kızcağıza verin.
Babasına da deyin ki; kızını vermek için tereddüt ettiğin gence Allah cennet hurilerini layık gördü.
Evet kişi vazgeçtikleri kadardır. Ve kişi dünyada ne yaparsa yapsın nasibinin eseridir. Nasipse senin gayretine aşıktır. Ayette buyrulduğu gibi "İnsan için ancak çalıştığının karşılığı vardır."
Yazının Devamını Okumak İçin Görsele Tçklayarak ilerleyiniz.